Kırım Tatar Türkleri


 
Sovyet yönetimi İkinci Dünya Harbi başladıktan sonra 1941 ile 1944 yılları arasında, “düşmanla işbirliği yapma ihtimali var veya yaptılar” gibi suçlamalarla, sekiz ayrı halkı yerlerinden yurtlarından kopararak Orta Asya’ya ve Sibirya’ya sürmüştü. Bunları sırasıyla Türk halklarından Kırım’ın sakinleri Kırım Tatarları, Kafkasya’da yaşayan Karaçay ve Balkarlar, Güney Gürcistan’daki Ahıska (Meshet) Türkleri ve gene Kafkas halklarından olan Çeçenlerle İnguşlar, İdil boyunda yaşayan Almanlarla Kalmuklardı. Nüfusları toplam olarak bir buçuk milyonu geçen bu insanlar sürgün yerindeki değişik kamplara yerleştirilmişlerdi.
İşte bu sürgün olayları ve bu halkların sürgün yerleri yıllar boyu devlet sırrı olarak saklandı ve bu durum Stalin’in ölümüne (1954) hatta Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin XX. kurultayına (1956) kadar devam etti. Ancak Sovyetler Birliği Komünist Partisi yeni genel sekreteri Hruşçov kongrede yaptığı konuşmasında bu topyekün sürgünleri ilk defa olarak resmen teyit etmiş oldu.
Bundan sonra 1957 yılında sürgüne uğrayan 5 halkın hakları iade edildi ve hayatta kalıp da, dönebilecek durumda olanlar kendi tarihi topraklarına dönebildiler (Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş ve Kalmuk). Kalan üçüne, yani Kırım Tatarlarına, Ahıska Türklerine ve Almanlara bu hak verilmedi. Bunun üzerine Kırım Tatarları, Sovyet yönetimini oldukça huzursuz edecek protesto hareketine giriştiler.Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1774 yılında Rusya ile Osmanlılar arasında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması neticesinde Kırım Hanlığı Osmanlı himayesinden çıktı. 1783’te Rusya’nın işgaline maruz kalan Kırım Türkleri için esaret yılları başlamış oldu. Rus yönetimi de onlara karşı çok katı bir politika uygulayarak adeta Kırımlıları yeryüzünden silmeye çalıştı.
Bu istibdat politikası Kırım Tatarlarını dalgalar halinde Türkiye’ye göç etmeye zorladı (En büyük göçler: 1792, 1860-63, 1874-75, 1891-1902). Neticede Kırım’da Rus yönetiminin arzuladığı şekilde yerli halk Kırım Tatarlarının sayısı oldukça azaldı. 1897 nüfus sayımına göre, Kırım Türklerinin nüfusu ancak %35’i (188.000) teşkil ediyordu. Kırım Hanlığı’nın işgalinden XIX. yy.’ın sonuna kadar buraya çok sayıda Rus, Ukrain, Alman ve Bulgar göçmen yerleştirilmişti. Ancak Çarlık Rusyası’nda 1917 İhtilali’nin patlak vermesi Kırım Tatarları için de bir takım imkanlar doğurdu ve  Milli Fırka kurularak bağımsızlık için çalışmalar yapılmaya başlandı.
Kırım aydınlarının gayreti ile bir anayasa hazırlanarak 13 Aralık 1917’de Millet Meclisi toplandı. Fakat bu nevi milli bağımsızlık çalışmaları bir kaç defa Bolşevik ve  Ak Rus   müdahaleleri ile sekteye uğradıysa da, Kırım Tatarları hukuken istiklallerini ilan etmişlerdi. Fakat 11 Kasım 1920’de Kırım tamamen Bolşevik hakimiyeti altına girdi ve 18 Ekim 1921’de Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edildi.
Kırım MSSC döneminde 1926 yılında yapılan nüfus sayımına göre Kırım Tatarları, Kırım’ın genel 714.000’lik nüfusunun ancak %25’inin teşkil ediyorlardı (Ruslar %42, Ukrainler %10). Fakat buna rağmen Kırım Tatarcası 2. resmi dil olarak kabul ediliyor ve bu dilde eğitim yapılıyor ve kültür faaliyetleri yürütülüyordu.
Ancak Kırım MSSC 1941 yılının Aralığı’nda Alman ordularının işgaline sahne oldu. Kırım’da 2,5 yıllık Alman işgali döneminde Almanlar da Kırım tarafına bir takım dinî ve kültürel haklar tanıdı. Bir kısım Kırımlılar Alman ordusuna yardımcı olmak üzere kurulan milis teşkilatına da katıldılar. Nisan ve Mayıs 1944’te yapılan savaşlar neticesinde Almanlar mağlup oldular ve Kırım tekrar Sovyet işgali altında kaldı.
Sovyetler Kırım’a yerleşir yerleşmez Almanlarla işbirliği yapanları takip etmekle yetinmediler, bütün halkı düşman diye damgaladılar ve 18 Mayıs 1944’te bir gece bütün Kırım Türklerini hayvan naklinde kullanılan katarlara yükleyerek günler hatta haftalar sürecek uzun bir yolculuğa yolladılar. Bu topyekun sürgünden Sovyet ordusu veya dağlarda Almanlara karşı savaşan çeteci Kırım Tatarları da kurtulamadı. Sürgün esnasında ve sürgünden sonra gayri insani şartlar neticesinde sürgün edilenlerin büyük kısmı öldü.
30 Temmuz 1945’te Kırım MSSC’de resmen ortadan kaldırılarak RSFSC’nin (Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti) bir eyaleti haline getirildi ve bu bölge 1954 yılında Ukrayna SSC’ye hediye edildi.
Sürgündeki Kırım Tatarları
 
Daha önce de belirttiğimiz üzere 1957’de sürgüne uğrayan Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş, Kalmuklara hakları iade edilmişti. Kırım Tatarları, Meshet Türkleri ve Almanların ise adları belirtilmemişti. Ancak 28 Nisan 1956’da Yüksek Sovyet Prezidiyumu’nun bir kararı ile bu üç halka seyahat hürriyeti verildiği belirtilmişti. Fakat buna rağmen Kırımlıların büyük çoğunluğu Sovyet kanunlarına göre Sovyetler Birliği’nin içinde dahi seyahat imkanı için gerekli olan pasaporttan yoksundular.
Bunun üzerine Kırım Tatarları diğer affedilen halklar gibi siyasi yönden aklanmak ve anayurda dönmek için büyük bir mücadele başlattılar. Sovyet kanunlarına mümkün olduğu kadar sadık kalarak başlatılan protesto hareketleri 1965-67 yıllarında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin XXVIII. kurultayına yollanan (Mart 1968) 130 bin imzalı dilekçe ile doruk noktasına ulaştı.
Rejim bir yandan bu protestoculara karşı büyük tepki gösterdi; Çok sayıda kişiyi tevkif ettiyse de, diğer yandan bir takım tavizler vermeyi uygun buldu. Protesto hareketlerini bastırmak için bu hareketin başta Mustafa Cemil(ev) olmak üzere belli başlı liderleri tevkif edilip, devlete karşı faaliyette bulunmak gibi asılsız suçlamalara hedef oldular. Baskı o kadar güçlü idi ki, avukatlar işten atılmak korkusundan, kendilerini mahkemeler önünde savunacak avukatlardan bile mahrum oldular. Nihayet 5 Eylül 1967’de Kırım Tatarlarının haksız yere sürgün edildiğini belirtlen bir ferman ilan edildi.
Buna benzer bir ferman 29 Ağustos 1964’te Almanlar için de ilan edilmişti. Benzer başka bir ferman ise daha sonra (30 Haziran 1968) Meshet Türkleri için ilan edildi. Fakat bu aklama kararı da onların ülkelerine geri dönmelerine imkan sağlamıyordu. Buna rağmen 1968-1969 yıllarında bir miktar Kırım Tatarı Kırım’a (5-6 bin kadar) döndü. Bunlara bu arada çok büyük zorluklar çıkarıldı ve bir kısmı zorla geldikleri yere geri yollandılar.
Kırım Tatarları Kırım’a yerleşmeye başlayınca “ Kırım Tatarları Milli Hareketi Teşkilatı ”nın olağanüstü gayretleriyle çeşitli kültürel, sosyal ve siyasi faaliyetler düzenlendi. Bunların en mühimi belki de 18-23 Mart 1991 tarihleri arasında Simferopol’de (Akmescit) düzenlenen “ Milletlerarası İsmail Gaspıralı ” konferansı ile aynı şehirde düzenlenen “ II. Kırım Millî Kurultayı ” idi. Bu kurultaya BDT’nin değişik bölgelerine dağılmış olan Kırım Tatarlarının temsilcileri aynı zamanda bazı millî hareketlerin temsilcileri gözetici olarak katıldılar. 250’nin üzerinde delegenin katıldığı kurultayda 33 kişi Kırım Tatar Millî Meclisi’ni ve bu meclisin başkanı olarak Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nu seçti.
Böylece Kırım Tatarları gayr-i resmî olsa da kendi haklarını korumak için demokratik bir şekilde seçilen bir Millî Meclis’e kavuşmuş oldular. Kırım Türklerinin hakları için mücadele ettiği için 17 yıl sürgün ve cezaevlerinde geçiren Mustafa Cemil(ev) Şubat 1992’de ve Nisan 1992’de Türkiye’ye de gelerek burada resmi şahıslar, iş adamları ve halkla görüşerek Kırım Tatarlarının meselesini Türk kamuoyuna duyurmaya çalıştı.
Özbekistan’daki Kırım Tatarları
 
Resmi bir Sovyet kaynağından, sürgün esnasında en fazla Kırım Tatarının Özbekistan’a gelmiş olduğunu biliyoruz. Her ne kadar Kırımlılar Özbekistan’ın dışındaki diğer Orta Asya Türk cumhuriyetlerine de sürgün edilmişlerse de sürgünün ilk 2 yılından sonra Özbekistan’da 124.649 veya hayatta kalanların %96.6’sının Özbekistan’da yerleşmiş olduğu tahmin ediliyor. Aynı Sovyet kaynağının belirttiğine göre Özbekistan’a sürgün edilen Kırım Türklerinin %17,7’si (26.775) helak olmasına rağmen gene de fazla sayıda Kırım Türkü burada kalabilmiştir.
Çok sayıda Kırım Tatarı’nın Taşkent, Semerkand, Andican, Gülistan ve Çırçık gibi şehirlerde olduğu tahmin edilmektedir.
Kültür ve Eğitim
 
Özbekistan’da yaşayan Kırım Tatarlarına ancak 1957’den sonra bir takım kültürel haklar tanınmış olup, Kırım Tatar şivesinde bir gazete ( Lenin  Bayrağı ) ve bir iki ayda çıkan bir dergi ( Yıldız ) neşredilmekte idi. Kırım Tatar şivesinde neşriyata izin verildikten sonra bugüne kadar 200 kadar da kitap yayınlanmıştır. Tabii ki bu haklar diğer Türk boylarına verilen haklar yanında çok azdır. Bu faaliyetlerin dışında halk musikisini, folklorunu yaşatmak için bir halk oyunları ve şarkıları topluluğu (Kaytarma) kurulmuştur. Buna benzer bir iki de amatör topluluk vardır.
Kırım Tatarlarının en büyük problemlerinden birini de ana dilinde eğitim meselesi teşkil etmektedir. Kırk yıldan fazla bir zaman sürgünde yaşayan genç nesil ana dilini öğrenmekten mahrum olmuştur. Ancak son yıllarda, çok sayıda Kırım Tatar çocuğunun bulunduğu okullarda haftada ancak iki saat olmak üzere ana dili ve edebiyatı dersleri verilmeye başlanmıştı. Fakat bu eğitim çok kifayetsiz kalmaktaydı. Ana dili meselesinin büyük bir problem teşkil ettiği  Lenin Bayrağı  gazetesinde ayrı bir sözlük kısmının basılmasından da anlaşılmaktadır.
Bu nevi bir uygulama hiçbir dildeki gazetede rastlanmamaktadır. dil probleminin olmasına rağmen genelde Kırım Tatarlarında milli şuurun öldüğü hükmünü çıkarmak doğru olmaz. Çünkü böyle bir şuurdan yoksun bir topluluk Sovyetler Birliği gibi katı rejimli bir ülkede kendi haklarına kavuşmak için bu kadar büyük mücadele veremezdi. Kırım’a yerleşmiş olan Kırım Tatarları ise her türlü güçlüğe rağmen siyasî ve kültürel mücadelelerini sürdürmektedirler.
Avdet  adlı gazeteyi yayına sokan Kırımlılar, Taşkent’te çıkan  Lenin  Bayrağı’ nın adını  Yeni Dünya ’ ya çevirerek Bahçesaray’da yayına başlatmışlardır. Ayrıca “Kaytarma” halk müzik ve dans ansembeli de Kırım’a getirtmişlerdir. Simferopol (Akmescit) Üniversitesi’nde Kırım-Tatar Dil ve Edebiyat bölümü açılmış olup, burada 20-30 Kırım Tatar genci Rusça ve Kırım Tatarcası öğretmeni olarak hazırlanmaya başlamıştır.
Nüfus
 
Mayıs 1944 yılında Kırım MSSC’den sürülen Kırım Tatarlarının nüfusları hakkında 1989 yılına kadar herhangi bir istatistik bilgisi verilmemiştir. Sovyet basını 40 yıldan fazla bir süre böyle bir topluluğun mevcudiyetinden bahsetmeme politikası uygulamıştır. Ancak 1989 yılına ait istatistiksel yayınlarda ilk defa olarak Kırım Tatarlarının nüfusları kaydedilmiştir.
Daha önceki nüfus sayımlarında ise onların büyük bir kısmının (Kazan) Tatar nüfusu içinde gösterildiği anlaşılmaktadır. 1989 nüfus sayımının verilerine göre BDT’de 268.739 Kırım Tatarı mevcuttur. Ancak Kırım-Tatar milli liderleri bu rakamın doğru olmadığını, Kırım Tatarlarının en az 500 bin ve en çok l milyon civarında olduğunu ifade etmektedirler. Bu iddialarında da nispeten haklıdırlar, çünkü Kırım Tatarları için 1979 ile 1989 istatistik verileri mukayese edildiğinde yüzde yüzün üstünde bir artış oranı tespit etmekteyiz ki bu hiçbir şekilde gerçekçi değildir.
Bunu önceki nüfus sayımlarında başka bir millete mensup olarak gösterilen veya yazılan Kırım Tatarlarının 1989 nüfus sayımında esas milliyetlerini yazdırmalarının bir neticesi olarak yorumlayabiliriz. Dolayısıyla 1989 nüfus sayımında da bir hayli Kırım Tatarlarının esas milliyetleri ile kaydedilmemiş oldukları kolaylıkla tahmin edilebilir. Ancak gene de bu rakamın bazı Kırım Tatarlarının iddia ettiği gibi l milyona ulaşması fazla gerçekçi değildir. Dolayısıyla biz 400-500 bin rakamım daha gerçekçi bulmaktayız. 1989 yılında Kırım Tatarlarının dağılımı ise Tablo 13’teki gibi idi.
Tablo 13’ten de görüleceği üzere anavatan Kırım’a hızlı bir göç başlamıştır. 1991 yılında Kırım’a dönenlerin sayısı 70 bine ulaşmıştı. Şu andaki sayıları 260-270.000 civarındadır. Bunlar son yıllarda Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Rusya Federasyonu’ndan Kırım’a göçmüşlerdir. 150-200.000 kadar Kırım Tatarı da dönmeyi arzulamaktadır gibi tahminler ileri sürülmektedir.